Olea prima omnium arborum est
Kutsal, ölümsüz zeytin ağacı… Yaşamın, döngünün sembolü… Antik dönemde de tıpkı bugünkü gibi en kıymetlilerdendi bu güzel, görkemli ağaç.
Zeytinin yaklaşık 6 bin yıl önce Yakındoğu ya da doğu Akdeniz’de evcilleştirildiği, Erken Bronz Çağ itibariyle de (yaklaşık 4500 yıl önce) batı Akdeniz’e yayıldığı düşünülüyor. Zeytin o dönemlerde de bölgenin en önemli ürünüydü. Günümüzde, sadece Akdeniz havzasında bu meyvenin iki binden fazla çeşidi olduğu biliniyor. Antik Yunanlar, zeytin ağacını bilgeliğin de tanrıçası olan Athena’nın yarattığına, kendilerine hediye ettiğine inanırlardı. Ortadoğu’da da örneğin İsrail’in kralı Davut bu kutsal ağaca büyük önem atfetmiş, zeytinlikleri ve depoları korumak için özel bekçiler istihdam etmişti.
Antik dönemde insanlar zeytinyağını sadece yemek olarak tüketmek amacıyla değil aynı zamanda parfüm yapımı, kendi inanışları gereği ölen insanların vücutlarının yağlanması, sabun ve kandil yağı yapımında da kullanıyorlardı. Antik Yunan’da atletler antrenmandan önce tüm vücutlarına sürerlerdi bu şifalı yağı. Kısacası zeytinyağı tarih boyunca sağlığın ve gücün kaynağı olarak görüldü.
Zeytinyağından antik dönemde ilaç da üretiliyordu: Ünlü hekim Hippokrates onu “sıvı altın” olarak nitelendirirken bir diğer antik dönem hekimi Galen de sağlığa olumlu etkilerini övmüştü.
Zeytin ağacı farklı çevresel koşullara dayanıklı bir türdür. Yine de yıl aşırı meyve verdiği için antik dönem çiftçiler açısından zorlu bir ağaçtı. Günümüzde de olduğu gibi, Eski Yunanlar için de en kaliteli yağ, yeşil zeytinden elde edilendi. Bu nedenle zeytinler, olgunlaştığında çok daha bol yağ veriyor olsa da tam olgunlaşmadan toplanırdı. Dolayısıyla zeytinin kendisi ve yağı zaten pahalı ve rağbet gören bir meyve iken yeşil zeytinden elde edilen yağ çok daha kıymetli ve lüks bir tüketim ürünü olarak öne çıkıyordu.
Comments